Tag: yabancılaşma

Teknoloji, insanlık tarihi boyunca bir ikilem sunmuştur: bir yandan sınırsız potansiyel barındırır – bilgiye erişimi kolaylaştırır, iletişimi küreselleştirir, yaratıcılığı teşvik eder ve bireyleri bir araya getirme gücüne sahiptir. Ancak diğer yandan, içinde var olduğu toplumsal-ekonomik sistemin karakteristiğini taşır ve onun ideolojik aygıtlarına dönüşebilir. Özellikle kapitalist üretim ilişkileri altında, teknoloji çoğu zaman bir sömürü aracına evrilir, bireyi özgürleştirmek yerine yeni yabancılaşma biçimleri üretir. Dijital çağın en belirgin tezahürlerinden olan sosyal medya platformları, bu dönüşümün çarpıcı bir örneğidir.

Teknoloji, insanlık tarihi boyunca bir ikilem sunmuştur: bir yandan sınırsız potansiyel barındırır – bilgiye erişimi kolaylaştırır, iletişimi küreselleştirir, yaratıcılığı teşvik eder ve bireyleri bir araya getirme gücüne sahiptir. Ancak diğer yandan, içinde var olduğu toplumsal-ekonomik sistemin karakteristiğini taşır ve onun ideolojik aygıtlarına dönüşebilir. Özellikle kapitalist üretim ilişkileri altında, teknoloji çoğu zaman bir sömürü aracına evrilir,

Cam ekranın soğuk ışığında gece yarılarına uzayan anlamsız bir gezinti... Pazartesi sabahlarının boğucu ağırlığı ve hafta sonuna kurulan hayallerle katlanılan, ruhu beslemeyen bir mesai... Milyonlarca insanla dolu şehirlerde yankılanan o derin yalnızlık hissi... Bize ait olması gereken kararların çok uzağımızda alındığını bilmenin getirdiği o çaresiz kontrol kaybı... Bu sahneler, 21. yüzyıl insanının ruh coğrafyasından tanıdık manzaralardır. Kader değildir, tesadüf de değildir. Bireysel zaaflar ya da kişisel başarısızlıklar olarak etiketlenen bu kolektif sancının, bu modern melankolinin adını 150 yılı aşkın bir süre önce Karl Marx koymuştu: Yabancılaşma.

Giriş: Çağın Ruhu ve Tanıdık Sıkıntı Cam ekranın soğuk ışığında gece yarılarına uzayan anlamsız bir gezinti… Pazartesi sabahlarının boğucu ağırlığı ve hafta sonuna kurulan hayallerle katlanılan, ruhu beslemeyen bir mesai… Milyonlarca insanla dolu şehirlerde yankılanan o derin yalnızlık hissi… Bize ait olması gereken kararların çok uzağımızda alındığını bilmenin getirdiği o çaresiz kontrol kaybı… Bu sahneler,