Skip to content
  • Hakkımda
  • Blog
  • Şiirler
  • Öyküler
  • İletişim

Copyright izlek 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress

izlek
  • Hakkımda
  • Blog
  • Şiirler
  • Öyküler
  • İletişim
Siyaset Article

Nükleer Eşikteki İran: Emperyalizmin Pençesinde Bir Direniş

On 19.06.2025Sisyphos
Ortadoğu’nun kanlı ve sisli coğrafyasında, emperyalizmin pençeleri altında bir kez daha İran’ın nükleer programı meselesi, bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Bu öyle basit bir teknik tartışma, birkaç uranyum zenginleştirme santrali meselesi değil. Bu, bizzat Ortadoğu’daki güç dengelerinin, sınıf mücadelelerinin ve uluslararası emperyalist tahakkümün bütünlüklü bir yansımasıdır.

Ortadoğu’nun kanlı ve sisli coğrafyasında, emperyalizmin pençeleri altında bir kez daha İran’ın nükleer programı meselesi, bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Bu öyle basit bir teknik tartışma, birkaç uranyum zenginleştirme santrali meselesi değil. Bu, bizzat Ortadoğu’daki güç dengelerinin, sınıf mücadelelerinin ve uluslararası emperyalist tahakkümün bütünlüklü bir yansımasıdır.

Siyaset Sahnesinde Çatışan Çıkarlar: Bir Emperyalist Satranç Tahtası

İran’ın nükleer programı meselesine yaklaşırken, önce siyasi hakemlere, yani bu kanlı satranç tahtasında rol oynayan aktörlerin çıkarlarına ve ideolojilerine bakmak elzemdir.

İran’ın İç Dinamikleri: İslam Devrimi’nin anti-emperyalist, anti-Siyonist ruhu, bu programı basit bir bilimsel faaliyet olmaktan çıkarıp, adeta bir ulusal gurur, bir caydırıcılık simgesi, Batı’nın hegemonyasına karşı bir direniş bayrağı haline getirmiştir. ABD’nin 2018’de nükleer anlaşmadan (JCPOA) çekilmesi ve o “azami baskı” siyaseti, İran’daki en sert, en direnişçi kanadı güçlendirmedi mi? Bu durum, nükleer faaliyetlerin hızlanmasına, emperyalist tahakküme karşı direnişin daha da keskinleşmesine neden oldu.

ABD ve Batılı Güçler: Onlar için mesele açık: İran nükleer silah edinmesin! Neden? Bölgesel istikrar mı? Yoksa İsrail’in güvenliği mi? Onların temel derdi, bölgedeki jeopolitik çıkarlarını, yani petrolü, enerji yollarını, ve en önemlisi hegemonik pozisyonlarını korumaktır. Yaptırımlar, diplomatik baskılar, askeri müdahale tehditleri… Hepsi bu koca emperyalist oyunun birer parçası.

İsrail: Bölgedeki ABD’nin ileri karakolu, şeriatın ve gericiliğin temsilcisi İsrail, İran’ın nükleer silah edinmesini varoluşsal bir tehdit olarak görüyor. Bu tehdidin ardında ne yatıyor? Kendi yayılmacı ve işgalci politikalarını sürdürme arzusu! Bölgedeki tek nükleer güç olarak kalma ve Filistin halkının özgürlük mücadelesini ezme isteği. Bu yüzden gizli operasyonlar, suikastlar, diplomatik saldırılar… Hepsi bu emperyalist düzenin birer dişlisi.

Askeri Gerçekler: Kapasite ve Caydırıcılık Paradoksu

Gelelim askeri hakemlere, yani İran’ın nükleer kapasitesine ve bunun ne anlama geldiğine.

İran’ın Teknik Kapasitesi: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) raporları, İran’ın uranyum zenginleştirme kapasitesini akıl almaz derecede artırdığını gösteriyor. Yüzde 60 saflıkta uranyum zenginleştirmesi, nükleer silah sınıfı olan yüzde 90’a çok yakın. Balistik füze programları da cabası. Uzmanlar “breakout time” yani nükleer silah üretme süresinin kısaldığını söylüyor. Bu ne demek? İran, emperyalizme karşı kendi savunmasını inşa etme yolunda önemli adımlar atmış demek.

Caydırıcılık İhtiyacı: İran, nükleer programını bir caydırıcılık unsuru olarak görüyor. Emperyalist güçlerin, özellikle de ABD ve İsrail’in potansiyel saldırılarına karşı bir kalkan. Bu, İran’ın “nükleer bir eşik devlet” olma stratejisini benimsemesine yol açabilir. Yani, nükleer silah üretme yeteneğine sahip olup, gerektiğinde hızla üretim yapabilecek durumda olma. Bu durum, sömürülen ve ezilen halklar için önemli bir mesaj taşır: Kendi egemenliğini sağlama almak ve emperyalist saldırganlığa karşı direnme.

Diplomasi Alanındaki Çıkmazlar: Bir Çözüm İmkansızlığı mı?

Diplomatik hakemler de bu kanlı tiyatroda önemli bir yer tutuyor.

JCPOA’nın Geleceği: 2015’te imzalanan Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA), emperyalistlerin İran’ın nükleer programını sınırlama girişimiydi. Ancak ABD’nin anlaşmadan çekilmesi ve İran’ın buna karşılık vermesi, bu anlaşmanın sonunu getirdi. Yeniden canlandırma çabaları da taraflar arasındaki güven eksikliği ve çatışan çıkarlar nedeniyle sekteye uğradı. Mesele güven eksikliği değil, mesele emperyalistlerin kendi çıkarları doğrultusunda sözlerini tutmamasıdır.

Uluslararası Baskı ve Yaptırımlar: Birleşmiş Milletler, ABD, Avrupa Birliği… Hepsinin uyguladığı yaptırımlar, İran ekonomisi üzerinde ciddi bir baskı oluşturuyor. Bu yaptırımlar, İran’ı müzakere masasına çekmeyi ve nükleer faaliyetlerini kısıtlamayı amaçlıyor. Amaç, İran’ı dize getirmek, emperyalizme boyun eğdirmektir. Ancak İran direniyor, bu yaptırımları ulusal egemenliğine bir saldırı olarak görüyor.

Çin ve Rusya’nın Rolü: Çin ve Rusya, İran’a diplomatik destek sağlıyor, Batı’nın tek taraflı yaptırımlarını eleştiriyor. İki ülke, Batı’nın baskısını dengelemeye çalışıyor, kendi çıkarları doğrultusunda İran ile daha yakın ekonomik ve siyasi ilişkiler kuruyor. Bu durum, emperyalistlerin İran’ı tamamen izole etmesini zorlaştırıyor. Bu, çok kutuplu dünyanın yeni dengelerinin bir göstergesi.

Nükleer Eşik ve Sınıf Mücadelesi: Bir Öngörü

Siyasi, askeri ve diplomatik verilere bütünlüklü bir bakış açısıyla yaklaştığımızda, İran’ın tam olarak nükleer silah yapma eşiğinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, bu eşiği ne zaman ve hangi koşullarda aşacağı, bir dizi faktöre bağlı:

Askeri Kapasite ve Teknik Yeterlilik: İran, uranyum zenginleştirme konusunda önemli bir ilerleme kaydetti ve nükleer silah yapımına teorik olarak çok yaklaştı. Ancak, bir silahı işlevsel hale getirecek mühendislik ve test aşamalarını ne ölçüde tamamladığı belirsizdir.

Siyasi Karar: En kritik faktör, İran’ın siyasi liderliğinin nükleer silah yapma yönünde nihai bir karar alıp almayacağıdır. Bu karar, bölgesel güvenlik tehditlerinin algılanışı, yaptırımların etkisi ve uluslararası baskının düzeyi gibi faktörlerden etkilenecektir. Bu karar, aynı zamanda emperyalizmin bölgedeki tahakkümüne karşı bir meydan okuma olacaktır.

Caydırıcılık Paradoksu: İran için nükleer silah, bir caydırıcılık unsuru olabilirken, aynı zamanda Batı’nın ve İsrail’in daha agresif bir askeri tepkisini tetikleme riskini de barındırır. Bu paradoks, İran’ın karar alma sürecinde önemli bir rol oynayacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, baskı altındaki her halk, kendi savunmasını inşa etmek zorundadır.

Uluslararası Konjonktür: ABD seçimleri, bölgesel gerilimlerin seyri ve Gazze’deki çatışmanın geleceği gibi uluslararası konjonktürel faktörler, İran’ın nükleer programıyla ilgili kararlarını etkileyebilir. Ortadoğu’daki her çatışma, emperyalizmin bölgedeki hegemonyasını sağlamlaştırma arayışının bir sonucudur.

Tarihselci bir perspektiften bakıldığında, İran’ın nükleer programı, emperyalist güçlerin bölgedeki tahakküm arayışına karşı gelişen bir direniş formu olarak da görülebilir. Ancak bu direnişin, halkların özgürleşmesi ve sömürünün sona ermesi yolunda ne tür sonuçlar doğuracağı, bölgesel sınıf mücadelelerinin seyrine bağlı olacaktır. Zira, her ilerici adımın ardında, sömürülen sınıfların özgürleşme mücadelesi yatar.

Sonuç olarak, İran’ın nükleer silah yapma kapasitesine teknik olarak çok yakın olduğu, ancak nihai kararın siyasi ve stratejik hesaplamalara bağlı olduğu söylenebilir. Bu, bölgedeki güç dengelerini sürekli olarak değiştiren, diyalektik bir gerilim durumunu işaret etmektedir. Ama asıl soru şudur: Bu gerilim, Ortadoğu halklarının kurtuluşuna mı hizmet edecek, yoksa emperyalistlerin yeni oyunlarına mı zemin hazırlayacak?

Bunlar da var

Türkiye’nin Anti-Emperyalist Geleneğinin Kökenleri ve Evrimi

Teori, Strateji, Politika

İran-İsrail Gerilimi Ekseninde Emperyalist Hesaplaşma

Tags: iran, israil, nükleer, savaş

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Arşivler

  • Haziran 2025

Calendar

Haziran 2025
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30  
     

Kategoriler

  • Felsefe
  • Siyaset

1880-124-1024

Copyright izlek 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress