Skip to content
  • Hakkımda
  • Blog
  • İletişim

Copyright izlek 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress

izlek
  • Hakkımda
  • Blog
  • İletişim
Psikoloji . Şiir Article

MANİFESTO: SAMAN SARISI

On 10.07.2025Sisyphos
Nazım Hikmet'in "Saman Sarısı" şiiri, sadece imgelerin ve kelimelerin ötesinde, insan ruhunun derinliklerine uzanan, çok katmanlı bir yolculuğa davet eder okuyucuyu. Bu şiir, bireysel ve kolektif bilinçdışının karmaşık dokusunu, analitik psikolojisi bağlamında ele almak için eşsiz bir zemin sunar. Şairin içsel dünyasındaki arketipsel figürler, semboller ve deneyimler, "Saman Sarısı"nı sadece bir edebi eser olmaktan çıkarıp, ruhsal bir harita niteliğine büründürür.

Nazım Hikmet’in “Saman Sarısı” şiiri, sadece imgelerin ve kelimelerin ötesinde, insan ruhunun derinliklerine uzanan, çok katmanlı bir yolculuğa davet eder okuyucuyu. Bu şiir, bireysel ve kolektif bilinçdışının karmaşık dokusunu, analitik psikolojisi bağlamında ele almak için eşsiz bir zemin sunar. Şairin içsel dünyasındaki arketipsel figürler, semboller ve deneyimler, “Saman Sarısı”nı sadece bir edebi eser olmaktan çıkarıp, ruhsal bir harita niteliğine büründürür.

Bilinçdışına Bir Yolculuk: Saman Sarısı

İlk bölüm, kahramanın bir tren yolculuğuyla başlar ve bu bir bireyleşme yolculuğunun başlangıcını simgeler. Tren, bilinçdışının derinliklerine doğru ilerleyen bir taşıt, ruhsal dönüşümün bir aracıdır. Perondaki yalnızlık, bireyin kendi içsel yolculuğuna tek başına çıkmasının bir yansımasıdır.

Alt Ranzada Uyuyan Genç Kadın (Anima): Şiir boyunca tekrar eden “saçları saman sarısı, kirpikleri mavi” genç kadın figürü, Anima arketipinin güçlü bir tezahürüdür. Anima, erkeğin bilinçdışındaki dişil yönüdür; ilham, sezgi, yaratıcılık, ama aynı zamanda kırılganlık ve bilinçdışı arzularla ilişkilidir. Onun “şımarık ve somurtkan” dudakları, Anima’nın hem çekici hem de anlaşılmaz, belki de şairin tam olarak kavrayamadığı dişil yönlerini gösterir. Bu kadın, şairin içsel dünyasındaki idealize edilmiş veya özlenen dişil enerjidir.

Üst Ranzada Uyuyan Ben (Gölge ve Benlik): “Üst ranzada ben uyuyorum” dizesi kritik bir dönüş noktasıdır. Bu, şairin kendi Gölgesiyle karşılaşması anlamına gelir. Gölge, benliğimizin bilinçdışına ittiğimiz, kabul etmediğimiz, karanlık veya bastırılmış yönleridir. Üst ranzadaki “ben,” şairin henüz bilinçdışı olan, belki de yüzleşmekten kaçındığı yönlerini temsil eder. Bu dize, kişinin kendi içinde bir ikilik yaşadığını, hem gözlemleyen hem de gözlemlenen olduğunu, kendi derinliklerine daldığını gösterir. Varşova’daki otel odasında yaşanan “derin uykular,” bilinçdışı süreçlerin aktif olduğunu, ruhun kendini onardığını veya dönüştürdüğünü işaret eder.

Vakit ve Geçmişin Geriye Akması: Şiirde sürekli vurgulanan “vakit hızla ilerliyor, yaklaşıyorduk gece yarılarına” ifadeleri, zamanın döngüselliğini ve Jung’un senkronizite kavramını hatırlatır. Geçmişin, anın içinde var olması, bireysel hafızanın ve kolektif hafızanın iç içe geçtiğini gösterir. Merdivenlerden inme eylemi, bilinçdışına doğru bir inişi, kendi geçmiş katmanlarına doğru bir yolculuğu simgeler. Aynalar içindeki yirmi/yüz yaş tasviri, bireysel yaşın ötesinde bir Yaşlı Bilge/Yaşlı Kadın arketipi ya da benlik (self) arketipinin zamansızlığını ve tüm yaşanmışlıkları barındırdığını düşündürür.

Gül ve Kübalı Balerin (Yaratıcılık ve Sezgi): Üçüncü kattaki “kederli bir gül” ve ikinci kattaki Kübalı balerin (“taze esmer bir yalaza gibi geçti”) imgeleri, yaratıcılık arketipi ve sezgisel bilgelikle bağlantılıdır. Gül, ruhun derinliklerinden yükselen bir duygu veya farkındalıktır. Balerin ise yaşamın ritmini, estetiği ve belki de Anima’nın daha coşkulu, dünyevi bir yönünü temsil eder.

Savaşın Gölgeleri (Yıkım ve Yeniden Doğuş Arketipleri): En çarpıcı kolektif bilinçdışı teması, “ansızın çıktılar önüme… gamalı haç işaretleri… başları yoktu” imgeleriyle beliren SS mangasıdır. Bu, insanlığın ortak gölgesini ve yıkım arketipini temsil eder. Başsız askerler, akıl ve bilinçten yoksun, sadece yıkıma odaklanmış bir kolektif gücü gösterir. Onların ölü olması ve yine de “öldürebilmesi,” savaşın ve şiddetin psişik etkilerinin, ölümlerinden sonra bile nasıl varlığını sürdürdüğünü, kolektif travmanın kuşaklar boyu aktarılabileceğini anlatır. Şehrin kemiklerinin kırılıp derisinin yüzülmesi, Yıkım arketipinin vahşi ve acımasız bir tezahürüdür; ancak “sıcak bir fırancala gibi” durması, yeniden doğuş arketipine dair umut ve dayanıklılık mesajı taşır. Kent, kolektif ruhun bir yansıması olarak, tüm yıkıma rağmen direnir.

Ayrılık ve Kayıp (Keder ve Dönüşüm): Ayrılık, şiirin önemli bir temasıdır. “Ayrılık masanın üstündeydi” gibi dizeler, ayrılığın somutlaşmış bir varlık gibi algılandığını gösterir. Bu, Jungcu anlamda bir bütünlüğün kaybını ve beraberindeki keder arketipini ifade eder. Ayrılık, şairin (ve insanlığın) ruhsal bütünlüğe ulaşma yolundaki engellerden biridir. Ancak bu kayıp, aynı zamanda bir dönüşüm ve yeni bir anlayışın başlangıcı olabilir. Ayrılığın “yerçekiminden kurtulmuş” olması, onun maddesel boyutun ötesinde, ruhsal bir boyutta var olduğunu düşündürür.

Ortaçağ ve Modern Zamanların Karışımı: Krakow’daki Ortaçağ duvarları, Yagellon Üniversitesi’nde dolaşan şeytan ve Kopernik’in usturlabı gibi imgeler, Kolektif Geçmiş arketipini ve bilginin, inancın, karanlığın ve aydınlığın iç içe geçtiği insanlık tarihini çağrıştırır. Şeytanın Kopernik’in usturlabını bozmaya çalışması, bilimle inancın, bilinçle bilinçdışının çatışmasını, eski düzenin yeni bilgiyle sınanmasını simgeler.

Borozan ve Habersiz Öldürülme: Meryem Ana Kilisesi’nden gelen borozanın çığlığı, Uyarıcı/Haberci arketipini temsil eder. Şehre yaklaşan düşmanı haber vermesi, ancak bir okla susturulması, bireysel ve kolektif seviyede gerçeği dile getirenlerin susturulmasını, trajik kahramanlık temasını ve Kurban arketipinin bir yansımasını barındırır. “Yaklaşan düşmanı görüp de haber veremeden öldürülmenin acısı,” bu arketipin derin bir empatisini ve şairin kendi varoluşsal kaygılarını dile getirir.

Prag ve Boşluk (Terra Incognita): Şiirin sonunda Prag’ın “yağmurlar içindeydi,” “sen yoksun,” “yeryüzünün en güzel şehirlerinden biri boşaldı” imgeleri, boşluk arketipini ve kayıp temasını pekiştirir. Prag, burada sadece bir şehir değil, aynı zamanda şairin içsel dünyasındaki bir boşluğu, bir Anima’nın yokluğunu veya kaybedilmiş bir ruhsal bütünlüğü temsil eder. Vitrinlerin, tramvayların, kahvelerin boş olması, kolektif bir yaşamın ve anlamın yitirilmişliğini, bir tür ruhsal çölleşmeyi simgeler.

Kirpikleri Mavi: Eşzamanlılık, Yaratım ve Kolektif Umut

İkinci bölüm, bireysel ve kolektif bilinçdışının daha açık bir şekilde birbirine karıştığı, yaratıcılık ve umut temalarının belirginleştiği bir alan sunar.

Meydanlar ve Kolektif Kimlik: “Beyazıt Meydanı’ndan geçiyor çıkıyor Kızıl Meydan’a Konkord’a iniyor” dizeleri, şairin kişisel tarihinin ve Türk kimliğinin (Beyazıt Meydanı) evrensel insanlık deneyimleriyle (Kızıl Meydan, Konkord Meydanı) nasıl iç içe geçtiğini gösterir. Meydanlar, kolektif bilinçdışının toplanma noktaları, insanlığın ortak iradesinin ve değişim arzusunun tezahür ettiği arenalardır. Gagarin ve Titov’un uzay yolculukları, insanlığın bilinmeyene duyduğu merakı, sınırları aşma arzusunu ve Kahraman arketipini yansıtır.

Sanat ve Yaratıcılık (Yaratıcı/Sanatçı Arketipi): Abidin Dino, Matisse, Avni, Levni gibi sanatçılarla yapılan konuşmalar ve “Sen ırmağı bir ay dilimi gibi” algılanması, yaratıcı arketipin güçlü bir ifadesidir. Sanatçılar, kolektif bilinçdışının sembollerini, imgelerini bilinçli dünyaya taşıyan aracı kişilerdir. Abidin’in “hızın renklerini döktürmesi,” zamanın ve yaşamın akışını yakalama çabasını, sanatsal yaratımın sonsuz potansiyelini simgeler. Matisse’in “kosmos yemişleri satan manav” olarak tanımlanması, sanatın evrensel bilgeliği ve derinliği sunma gücünü vurgular.

Sen Nehri ve Yaşamın Akışı: Sen Nehri, Yaşamın Akışı arketipini ve zamanın durdurulamaz ilerleyişini temsil eder. “Ömrümün bir parçasını Sen ırmağına düşürdüm” dizesi, bireysel yaşamın evrensel akışa katılması, zamanın içinde kaybolması ve yeniden doğması fikrini barındırır. Mösyö Düpon’un ömrün parçasını “ne balığa ne pabuç eskisine” benzetememesi, bireysel deneyimin benzersizliğini ve maddesel dünyanın ötesindeki ruhsal boyutunu işaret eder.

Küba ve Mutluluğun Resmi (Devrimci/Dönüşüm Arketipi): Küba bölümü, şiirin en umut dolu ve kolektif bilincin yükselişini gösteren kısımlarından biridir. “Küba’nın resmini yapabilir misin” sorusu, mutluluk arketipinin yanı sıra, devrimci ve dönüşüm arketipini de çağırır. Bu mutluluk, bireysel bir hazdan ziyade, kolektif bir kurtuluşun, özgürlüğün ve yeni bir toplumun inşasının getirdiği derin bir neşedir. Fidel’in sözleri, “bal kutusu bir karpuzu kesiyorlarmış gibi” özgürlük sözcüğü, kolektif ruhun canlanışını, yeni bir bilincin filizlenişini temsil eder. Eller imgesi, yaratıcılığı, emeği, kolektif gücü ve umudu somutlaştırır. “Çelik dökmeğe hazırlanan eller,” yeni bir geleceği inşa eden, dönüştüren enerjidir.

Sanatın Ulu Irmağı (Kolektif Bilgelik): “Bir ulu ırmak akıyor insan eli ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri” dizesi, kolektif yaratıcılık arketipinin ve sanatın insanlık tarihi boyunca süregelen evrensel gücünün en güçlü ifadesidir. Şiircilik, resimcilik, çalgıcılık; hepsi bu “ulu ırmağın” kollarıdır. Bu ırmak, insanlığın ortak ruhsal mirasını, birikmiş bilgeliğini ve yaratıcı dürtüsünü taşır.

Paris Kestanesi (Köken ve Bilgelik): Paris’teki kestane ağacı, kökenlere, geçmişe ve Yaşlı Bilge arketipinin topraklanmış, köklü bilgeliğine gönderme yapar. Boğaz sırtlarından gelip Paris’e yerleşmesi, kültürlerarası etkileşimi, yerinden edilmeyi ve adaptasyonu simgeler. Onun “elini öpmek istemek,” atalara, geçmişin bilgeliğine duyulan saygıyı gösterir.

Saman Sarısı Bela (Anima’nın Çekimi ve Sürekli Arayış): Şiirin kapanışındaki “bir saman sarısı belası, başımın” ifadesi, Anima’nın şair üzerindeki güçlü, bazen de “bela” denebilecek etkisini yeniden vurgular. Bu “bela,” aslında şairin ruhsal arayışının, ilhamının ve yaşamındaki dönüşümlerin itici gücüdür. Anima, bireyleşme sürecinde kişiyi zorlayan, yönlendiren ama aynı zamanda tamamlayan bir figür olarak varlığını sürdürür. Bu son dize, arayışın bitmediğini, kolektif bilinçdışının ve Anima’nın sürekli etkileşim halinde olduğunu ima eder.

Nazım Hikmet’in bu şiiri, sadece bir şairin otobiyografik izlerini değil, aynı zamanda insanlığın ortak ruhsal yolculuğunu, karşılaştığı gölgeleri, aradığı bütünlüğü ve nihayetinde umutla yaratma çabasını ele alan, derinlikli ve çok katmanlı bir metin olarak belirir. Bu, hem bireysel hem de kolektif bilinçdışının muazzam gücünün ve karmaşıklığının bir kanıtıdır.

Sonuç: Saman Sarısı’ndan Yükselen Kolektif Ruh

Nazım Hikmet’in “Saman Sarısı” şiiri, bireysel bir ruhsal yolculuğun ötesine geçerek insanlığın ortak bilincine ulaşan, çok katmanlı ve evrensel bir destandır. Şiir, tren yolculuğuyla başlayan bireyleşme süreci, Anima’nın çekiciliği ve Gölge’yle yüzleşme gibi temalarla bireysel bilinçdışının karmaşık bir haritasını sunar. Bu katmanlarda yer alan travmalar, sadece şairin kişisel deneyimleriyle sınırlı kalmaz; emperyalist savaşların, sınıf sömürüsünün ve kapitalist çelişkilerin bireyin ruhunda bıraktığı derin izleri yansıtır.

Ancak “Kirpikleri Mavi” başlıklı ikinci bölümle birlikte şiir, bireysel sorgulamadan çıkarak kolektif bilincin ve umudun güçlü bir ifadesine dönüşür. Meydanlar, sanatçılar, nehirler ve Küba’nın mutluluk imgesi, insanlığın ortak yaratıcı gücünü ve devrimci potansiyelini vurgular. Bu yükselen kolektif umut ve sanatın dönüştürücü gücü, bireysel kurtuluşun ancak kolektif bir sınıf mücadelesiyle ve yeni bir toplumsal düzenin inşasıyla mümkün olacağının şiirsel bir dışavurumudur.

Şairin “saman sarısı belası” olarak adlandırdığı Anima, bu arayışın bitmeyen enerjisi, ilham ve dönüşümün ta kendisidir. Bu ifade, aynı zamanda burjuvazinin çürümüş düzenine karşı biriken proleter öfkenin ve devrimci enerjinin bir sembolü olarak da yorumlanabilir. “Saman Sarısı,” bu nedenle sadece bir şiir değil; bilinçdışının derinliklerinden yankılanan evrensel bir insanlık şarkısı, ruhsal bir harita ve modern insanın kendi benliğine, kolektif bilince ve geleceğin komünist toplumunun tohumlarını içinde barındıran özgürleşmiş emeğe doğru yaptığı bitimsiz yolculuğun destansı bir anlatısıdır. Şiir, ezilenlerin uyanışı ve dünyayı değiştirme arzusunun güçlü bir manifestosunu sunar.

Tags: edebiyat, nazımhikmet, samansarısı, şiir

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Arşivler

  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025

Calendar

Ağustos 2025
P S Ç P C C P
 123
45678910
11121314151617
18192021222324
25262728293031
« Tem    

Kategoriler

  • Felsefe
  • Psikoloji
  • Şiir
  • Siyaset
  • Uncategorized

1880-124-1024

Copyright izlek 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress