
Günümüzde küresel siyaset ve ekonomi sahnesi, ulus devletler arasındaki güç mücadeleleri, bölgesel çatışmalar ve ekonomik bağımlılık ilişkileriyle şekillenmeye devam ediyor. Uluslararası kurumlar aracılığıyla dayatılan politikalar, finansal operasyonlar ve kültürel hegemonyalar, emperyalist tahakkümün yeni ve sofistike biçimlerini gözler önüne seriyor. Bu karmaşık tablo içinde, bir yanda uluslararası tekellerin ve güçlü devletlerin çıkar çatışmaları yaşanırken, diğer yanda

Dünyamızın dört bir yanında yükselen çelişkilerin, krizlerin ve çatışmaların ortasındayız. Kapitalist sistem, kendi iç çelişkileriyle boğuşurken, halkları derin bir yoksulluğa, eşitsizliğe ve yıkıma sürüklüyor. Emperyalizm ise tüm çıplaklığıyla saldırganlığını sürdürüyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’a yönelik saldırıları, bu küresel tablonun acı birer kanıtı. Bu koşullarda, ezilen ve sömürülen halkların önünde duran en temel soru şudur: Bu

Ortadoğu’nun kanlı ve sisli coğrafyasında, emperyalizmin pençeleri altında bir kez daha İran’ın nükleer programı meselesi, bütün çıplaklığıyla karşımızda duruyor. Bu öyle basit bir teknik tartışma, birkaç uranyum zenginleştirme santrali meselesi değil. Bu, bizzat Ortadoğu’daki güç dengelerinin, sınıf mücadelelerinin ve uluslararası emperyalist tahakkümün bütünlüklü bir yansımasıdır. Siyaset Sahnesinde Çatışan Çıkarlar: Bir Emperyalist Satranç Tahtası İran’ın nükleer

İran ile İsrail arasındaki gerilim, bir süredir Ortadoğu’nun kaynayan kazanıydı; patlaması an meselesiydi. Şimdi ise beklenen oldu, sahne bambaşka bir boyuta taşındı ve bölgedeki taşlar yerinden oynadı. Bu çatışma, basit bir “iki devletin kapışması” olmaktan çok öte, emperyalist politikaların, bölgesel hegemonya savaşlarının ve Siyonist işgalin derin izlerini taşıyan, karmaşık bir düğüm. Washington’dan Tel Aviv’e, Tahran’dan

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte ortaya çıkan ve ülkenin toplumsal, siyasal ve kültürel yapısını derinden etkileyen Kemalizm, şüphesiz ki tarihimizin en tartışmalı ve çok katmanlı ideolojilerinden biridir. Siyasette her kavramın bir niyeti ve yönelimi ima ettiği bilinciyle, bu çalışma, Kemalizm’i kendi içindeki farklı görünümleri ve somut tutumları üzerinden tarihsel ve güncel iki ana başlıkta tasnif etmeyi

Türkiye ya köklü bir değişimle “haklı” bir düzene kavuşacak ya da bu haksız düzen, ülkeyi bir varoluş kriziyle karşı karşıya bırakacak. İşte o zaman, bu vatanın gerçek sahipleri, bir daha sömürücülere boyun eğmemek üzere gerçek bir “yurt savaşı” verecek. 1908 Jön Türk Devrimi’nin ardındaki gizli oyunlar, o dönemin ulusal kurtuluş hareketlerini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme

Dünyayı Anlamak ve Değiştirmek Kapitalist düzenin çarkları arasında ezilen, gelecek kaygısıyla boğuşan Türkiye işçisi ve öğrencisi! Sabahın köründe servis beklerken, vizelere yetişmeye çalışırken, elinde kalan üç kuruşla ay sonunu getirme derdine düşerken, hiç düşündün mü, neden bu haldeyiz? Neden bu kadar çok çalışıp bu kadar az kazanıyoruz? Neden iyi bir eğitim almanın bile geleceğimizi garanti