Skip to content
  • Hakkımda
  • Blog
  • Şiirler
  • Öyküler
  • İletişim

Copyright izlek 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress

izlek
  • Hakkımda
  • Blog
  • Şiirler
  • Öyküler
  • İletişim
Siyaset Article

Kemalizm ve Sınıf Mücadeleleri: Devrimci Bir Tahlilin Girişi

On 15.06.2025Sisyphos
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte ortaya çıkan ve ülkenin toplumsal, siyasal ve kültürel yapısını derinden etkileyen Kemalizm, şüphesiz ki tarihimizin en tartışmalı ve çok katmanlı ideolojilerinden biridir. Siyasette her kavramın bir niyeti ve yönelimi ima ettiği bilinciyle, bu çalışma, Kemalizm'i kendi içindeki farklı görünümleri ve somut tutumları üzerinden tarihsel ve güncel iki ana başlıkta tasnif etmeyi hedeflemektedir. Bu tartışmaların odağında, Kemalizm'in burjuva devrimi niteliği, anti-emperyalist karakteri ve aydınlanmacı hamlesi yer alırken, aynı zamanda sınıfsal çelişkileri ve işçi sınıfı hareketine karşı aldığı tutum da sürekli olarak tarihselci bir perspektiften incelenmeyi gerektirmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte ortaya çıkan ve ülkenin toplumsal, siyasal ve kültürel yapısını derinden etkileyen Kemalizm, şüphesiz ki tarihimizin en tartışmalı ve çok katmanlı ideolojilerinden biridir. Siyasette her kavramın bir niyeti ve yönelimi ima ettiği bilinciyle, bu çalışma, Kemalizm'i kendi içindeki farklı görünümleri ve somut tutumları üzerinden tarihsel ve güncel iki ana başlıkta tasnif etmeyi hedeflemektedir. Bu tartışmaların odağında, Kemalizm'in burjuva devrimi niteliği, anti-emperyalist karakteri ve aydınlanmacı hamlesi yer alırken, aynı zamanda sınıfsal çelişkileri ve işçi sınıfı hareketine karşı aldığı tutum da sürekli olarak tarihselci bir perspektiften incelenmeyi gerektirmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte ortaya çıkan ve ülkenin toplumsal, siyasal ve kültürel yapısını derinden etkileyen Kemalizm, şüphesiz ki tarihimizin en tartışmalı ve çok katmanlı ideolojilerinden biridir. Siyasette her kavramın bir niyeti ve yönelimi ima ettiği bilinciyle, bu çalışma, Kemalizm’i kendi içindeki farklı görünümleri ve somut tutumları üzerinden tarihsel ve güncel iki ana başlıkta tasnif etmeyi hedeflemektedir. Bu tartışmaların odağında, Kemalizm’in burjuva devrimi niteliği, anti-emperyalist karakteri ve aydınlanmacı hamlesi yer alırken, aynı zamanda sınıfsal çelişkileri ve işçi sınıfı hareketine karşı aldığı tutum da sürekli olarak tarihselci bir perspektiften incelenmeyi gerektirmektedir.

Bu çalışma, Kemalizm’in Türkiye’de bir devrim sürecini zirveye taşıyan tarihsel bir hareket olduğunun tespit edilmesinin ve olumlanmasının ötesine geçmeyi amaçlamaktadır. Zira mesele, yalnızca geçmişe dair nesnel bir kabulden ibaret değildir. Asıl çetrefilli nokta, bu tarihsel pozisyonu aşarak pratik politik tutumlara gelindiğinde ortaya çıkan karmaşık dinamiklerdir. Hedefimiz, Kemalizm’in bu nesnel tarihsel rolünün ötesindeki sınıfsal sınırlılıklarını ve komünist hareketle kurduğu girift ilişkiyi tarihselci bir eleştirel bakış açısıyla mercek altına almaktır.

Özellikle 1920’lerde Takrir-i Sükûn Kanunu ile komünist hareketin yeraltına itilmesi ve hatta Parti’nin bölünerek bir kısmının Kemalizm’e iltihak etmek zorunda kalması, Kemalizm’in kendi sınıfsal çıkarlarını koruma refleksiyle hareket ettiğini gözler önüne sermektedir. Bu dönemde komünistlerin “devrim devam ederken varoluşlarını devrimin içinde eritmemeleri” gerektiği tespiti, onların devrimci kimliklerini korumanın önemini açıkça ortaya koymaktadır. Daha sonraları, 1940’lar ve 1960’lardaki “sol-Kemalist” arayışların neden radikal bir kopuş eylemine dönüşemediği ve devrimcileri sağa kaydırdığı da bu analizde merkezi bir yer tutacaktır.

Bugün, AKP iktidarının Kemalizm’i iktidardan ve devletten tasfiye etme çabalarıyla birlikte ortaya çıkan yeni durum, bizi Kemalizm’in güncel pozisyonunu yeniden değerlendirmeye sevk etmektedir. Karşı-devrimin iktidardan uzaklaştırdığı Kemalistlerin radikal Aydınlanmacılığa, tam bağımsızlıkçılığa ve sağlıklı biçimde emek eksenine sarılmaları gözlemlenmektedir. Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) gibi oluşumların bu yeni durumda ortaya koyduğu anti-emperyalist, aydınlanmacı ve emek eksenli yaklaşımlar, Kemalizm’in bazı unsurlarının radikalleşme potansiyeline işaret etmektedir. Ancak bu potansiyel, devrimci ve komünist hareket için bir taktiksel ittifak zemini sunsa da, sınıf mücadelesinin nihai hedefi olan sosyalist devrimin asla göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çalışma, Kemalizm’in tarihsel mirasını sahiplenirken, onu mutlaklaştırmadan ve kendi sınıfsal çizgimizden sapmadan, Türkiye’nin geleceği için devrimci bir yol haritası çıkarmaya katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.

Tarihsel Kemalizm: Kurucu İrade ve Sınıfsal Sınırlar

Kemalizm’in tarihsel tasnifi, onun doğuş koşulları, benimsediği temel ilkeleri ve bu ilkelerin uygulanışında karşılaşılan sınıfsal çelişkiler göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Burada ele alacağımız Tarihsel Kemalizm, kabaca Cumhuriyet’in kuruluşundan 1980 askeri darbesine kadar uzanan dönemi kapsar. Bu süreçte Kemalizm, devletin resmî ideolojisi olarak merkezi bir rol oynamış, ancak zamanla içsel dönüşümler geçirmiş, farklı konjonktürlerde farklı biçimlerde tezahür etmiştir.

Kemalizm’in şüphesiz en devrimci ve ilerici yönü, anti-emperyalist karakteri ve laiklik eksenindeki aydınlanmacı hamlesidir. Millî Mücadele, emperyalist işgale karşı verilen bir bağımsızlık savaşıdır ve bu yönüyle ezilen ulusların kurtuluş mücadeleleri içinde müstesna bir yere sahiptir. Osmanlı’nın çürümüş, teokratik ve gerici yapısından köklü bir kopuşu temsil eden Cumhuriyet’in ilanı ve ardından gelen bir dizi devrim, Türkiye toplumunda modernleşme yolunda önemli adımlar atmıştır. Teokratik yapının tasfiyesi, eğitimin laikleştirilmesi, medeni hukukun kabulüyle kadın haklarının genişletilmesi gibi adımlar, burjuva aydınlanmasının Türkiye topraklarındaki en somut ve kapsamlı tezahürleridir. Bu dönemde Kemalizm, toplumun ilerici kesimleri, özellikle aydınlar ve halkın geniş bir kesimi tarafından desteklenmiştir. Ancak bu ilerici hamlelerin dahi kendine özgü sınıfsal sınırları olduğunu asla unutmamak gerekir. Burjuva devrimlerinin doğası gereği, bu dönüşümlerin belirli bir sınıfsal çerçeve içinde gerçekleştiği ve bu çerçevenin emekçi sınıfların taleplerini ne ölçüde karşılayabildiği kritik bir sorgulama alanıdır.

Kemalizm’in kendi dışındaki sol ile kurduğu ilişki, onun sınıfsal niteliğinin en önemli göstergelerinden biridir. Bir yandan emperyalist işgale karşı yürütülen Milli Mücadele sürecinde, komünist hareketle potansiyel bir ortak zemin ortaya çıkmış gibi görünse de, Kemalizm’in burjuva devrimi karakteri, işçi sınıfının ve emekçilerin radikal taleplerine karşı bir duruş sergilemesini kaçınılmaz kılmıştır. Bu, aslında burjuva devrimlerinin evrensel bir özelliğidir: feodalizme ve dış bağımlılığa karşı mücadele ederken, kendi sınıfsal iktidarlarını tehdit edebilecek proleter hareketlere karşı da derhal tedbir alırlar. Türkiye’deki somut koşullar bu genel kuralın çarpıcı bir örneğini sunar.

1920’ler ve Komünist Parti’nin Bastırılması: Burjuva İktidarının Sınırları

Milli Mücadele’ye aktif destek veren, hatta Kurtuluş Savaşı’nın bir parçası olarak Sovyetler Birliği ile ilişkilerin kurulmasında önemli roller üstlenen komünistler, Cumhuriyet’in ilanına da büyük bir coşkuyla sahip çıkmışlardır. Ancak bu “nesnel hak teslimi,” burjuva iktidarının kendi sınıfsal çıkarlarını koruma refleksiyle derhal yerini baskı ve tasfiyeye bırakmıştır.

1925 yılında ilan edilen Takrir-i Sükûn Kanunu, esasen Şeyh Said İsyanı gibi gerici ayaklanmalara karşı çıkarılmış gibi görünse de, hızla dönemin devrimci işçi sınıfı hareketini ve komünist örgütlenmeleri hedef almıştır. Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyeleri tutuklanmış, parti yayınları yasaklanmış ve örgüt yeraltına çekilmek zorunda kalmıştır. Bu baskıların ağırlığına dayanamayan TKP, 1927 yılında ciddi bir çatlak yaşamış, “komünist partinin gereksiz olduğunu” savunan bir grup aydın Kemalizm’e iltihak etmiştir. Bu olay, burjuva iktidarının, kendi devrimini dahi, olası radikal bir işçi sınıfı hareketinin potansiyel tehdidine karşı sınırlandırma ve denetim altına alma çabasının açık bir göstergesidir.

Bu durumu Kemalizm’in sınıfsal karakterinin netleşmesinin göstergesidir. Komünistler, bir yandan Milli Mücadele’nin ilerici ve anti-emperyalist yönünü desteklerken, diğer yandan burjuva devletinin işçi sınıfına karşı uyguladığı baskıyı da mahkum etmek durumunda kalmışlardır. Zira o dönemde “devrim devam ederken komünistlerin varoluşlarını sürmekte olan bu devrimin içinde eritmemeleri” gerektiği tespiti son derece yerindedir. Lenin’in proletaryanın parti önderliğinde kendi sınıf bilincini ve bağımsız örgütlülüğünü korumasının önemine yaptığı vurgu, bu tarihsel bağlamda daha da anlam kazanır. Komünistlerin, kendi devrimci kimliklerini, programlarını ve hedeflerini burjuva devriminin içinde eritmesi, onları devrimci olmaktan çıkarırdı ve işçi sınıfının kendi çıkarları doğrultusunda örgütlenmesinin önünü tıkardı. Bu süreç, burjuvazinin devrimci dinamikleri kendi hegemonyası altında tutma, aşırılaşmasını engelleme ve kendi sınıfsal tahakkümünü pekiştirme hamlesi olarak okunmalıdır.

“İki Yüzlü İktidar” ve Strateji Eksikliği: Aydın Etkisinin Sınırlılığı

Komünistlerin Kemalizm’e karşı benimsediği “iyi şeyler yaptığında desteklemek, olumsuzluklarına karşı çıkmak” gibi pragmatik bir konumlanış, teorik olarak yanlış ya da saçma değildir. Ancak bu konumlanışın gerçek hayatta bir anlam taşıması ve devrimci bir politik stratejiye evrilebilmesi için kritik bir koşul vardı: işçi sınıfı, yoksul köylüler ve aydınlar arasında dikkate alınır bir güce sahip olmak. “Aydınlar üstündeki etki yetmezdi, yetmedi.”

Bu tespit, sağlıklı bir analiz için temel bir ders niteliğindedir. Tarihselci yaklaşıma göre, devrimci dönüşümler ancak geniş halk kitlelerinin, özellikle de işçi sınıfının örgütlü gücü ile mümkündür. Komünist hareketin o dönemdeki zayıf sınıf tabanı, aydınlar arasındaki entelektüel etkisine rağmen, somut bir siyasi güce dönüşmesini engellemiştir. Devrimin ileriye taşınması, sosyalizme doğru adımlar atılması için gerekli olan itici güç, ancak örgütlü bir işçi sınıfı ve yoksul köylü hareketi tarafından sağlanabilirdi. Aydınların devrimci rolü, sınıf hareketine rehberlik etmek, teorik çerçeveyi sunmak ve bilinç yükseltmekle sınırlıdır; tek başına bir sınıfın yerini tutamazlar.

Dolayısıyla, Kemalizm’in “iki yüzlü” yapısına karşı geliştirilen taktiksel yaklaşım, güçlü bir kitle örgütlenmesi ve sınıf bilinci ile desteklenmediği sürece, pasif bir gözlemcilikten öteye gidememiş veya sınırlı bir entelektüel direniş olarak kalmıştır. Bu durum, komünist hareketin o dönemdeki örgütlülük eksikliğinin ve sınıf bilincini geniş kitlelere yayamamasının bir sonucudur. Proletaryanın öncü gücünün, burjuva devlet aygıtına karşı kendi bağımsız gücünü inşa edememesi, teorik olarak doğru tespitlerin dahi pratik bir stratejiye dönüşmesini engellemiştir.

1940’lar ve 1960’lar: “Sol-Kemalist” Arayışlar ve İttifakların Sınırsızlığı

Daha sonraki dönemlerde, özellikle 1940’lar ve 1960’lar boyunca, Türkiye siyasetinde önemli değişiklikler yaşanmıştır. Kemalizm’in ilk dönemindeki devrimci dinamikler törpülenmeye başlamış, burjuva sınıfının farklı kanatları arasında denge arayışları güçlenmiş ve zaman zaman eski düzeni restore etmeyi amaçlayan gerici kanatlar iktidarda önem kazanmıştır. Bu koşullar altında, TKP ve diğer devrimci gruplar, tarihsel mirası sahiplenmenin ötesinde, somut olarak pozitif rezonansa girecekleri, mümkünse ittifak kuracakları unsurları aramışlardır. Bu arayışlar, genellikle Kemalizm’in “ilerici” veya “sol” kanadı olarak görülen kesimlerle birleşme eğiliminde olmuştur.

Bu yönelim, ana akımı artık belirleyemese de iktidar mekanizmalarına sağlam biçimde tutunmaya devam eden Kemalizm’in yeni ve devrimci bir kopuş yaşamasını öngörüyordu. Bu “sol-Kemalist” arayışı, özellikle 1960’larda, Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki “ilerici” subay çevreleri ve Milli Demokratik Devrim (MDD) tartışmalarıyla belirginleşmiştir. Doğan Avcıoğlu, Yön Dergisi çevresi gibi aydınlar, Kemalizm’in başlangıçtaki devrimci ruhunu yeniden canlandırmayı ve emperyalizme karşı tam bağımsızlıkçı bir çizgiyi savunmayı hedeflemişlerdir. Komünistler, bu kesimlerle, anti-emperyalizm ve aydınlanma gibi ortak paydalarda buluşabileceğini ummuşlardır.

Ancak bu öngörü gerçekçi çıkmadı. Sol-Kemalizm, radikal bir kopuş eylemine dönüşmediği, yani burjuva demokratik çerçeveyi aşan sınıfsal bir dönüşüme yol açmadığı ölçüde, ona yakınlaşan devrimci ve komünistler kendilerini sağa kaymış halde bulmuşlardır. 1960’ların devrimci Kemalistleri, radikal bir halk hareketini örgütlemek yerine, esas olarak devlet katında bir hesaplaşmaya yüzlerini dönmüşlerdi. Ordu içindeki cuntacılık eğilimlerine bel bağlamaları, halk hareketini ikincil plana itmeleri, onların sınıfsal konumlarının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Burjuva aydınları ve subaylar, kendi sınıfsal çıkarları gereği, devrimci bir dönüşümde belirli bir noktadan öteye gidememişlerdir. Onların “ilericilikleri,” kendi sınıfsal çıkarları ve devleti koruma güdüsüyle sınırlı kalmıştır.

Bu ittifak arayışlarının başarısızlıkla sonuçlanması, komünist harekete önemli bir ders vermiştir: sınıfsal tahlilin sağlam temellere oturtulmasının ve burjuva ideolojisinin, ilerici gibi görünen kanatlarına karşı dahi devrimci tutumun korunmasının önemi. Proletarya partisinin, burjuvazinin herhangi bir kesimiyle taktiksel ittifaklar kurarken dahi, kendi stratejik hedeflerinden ve bağımsız sınıf çizgisinden sapmaması esastır. Aksi takdirde, ittifak arayışı, bir erime ve sağa kayma tehlikesini beraberinde getirir. Bu tarihsel deneyim, devrimci hareketin, popüler milliyetçilik ve devletçilik argümanlarının ardındaki sınıfsal çıkarları net bir şekilde görmesini ve kendi özgün devrimci programını sürekli olarak vurgulamasını zorunlu kılmaktadır.

Güncel Kemalizm: Tasfiye, Yeniden Tanımlanma ve Potansiyeller

Günümüzde Kemalizm, tarihsel bağlamından koparılarak yeniden yorumlanmakta ve yeni sınıfsal mücadelelerin odağında yer almaktadır. Yirmi yılı aşkın süredir Türkiye siyasetine damga vuran Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, Kemalizm’in devlet aygıtındaki hegemonyasına karşı sistematik bir tasfiye süreci başlatmıştır. Bu süreç, sadece Kemalizm’in ideolojik ve kültürel etkisini kırmayı değil, aynı zamanda onun devlet bürokrasisi, yargı ve ordu içindeki kadrolarını da hedef almıştır. Bu tasfiye öyle derinleşmiştir ki, Kemalizm’in “sağ kanadı” bile iktidar dışına itilmiş, deyim yerindeyse “kapı dışarı edilmiştir.” Bu yeni durum, Kemalizm’in güncel pozisyonunu ve gelecek potansiyellerini tarihselci bir perspektiften yeniden değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.

Kemalizm’in Devletten Tasfiyesi

AKP iktidarının ilk on yılı, Kemalizm’in devletten tasfiyesine yönelik açık bir direnişe sahne oldu. Ancak bu direniş, Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarıyla kırıldı. Bu davalar, görünüşte yasa dışı örgütlenmeler ve darbe planları iddialarıyla yürütülse de, özünde TSK içinde ve yargıda etkili olan Kemalist ve cumhuriyetçi kadroları hedef almıştır. Yıllarca süren yargılamalar, on binlerce insanın mağdur olması, ordu ve yargı içinde yaşanan büyük tasfiyeler, devletin Kemalist omurgasının kırılmasına hizmet etmiştir. Bu operasyonlar, devleti ele geçirme mücadelesinde, gerici ve liberal unsurların ortaklaşa hareket ederek Kemalist devlete karşı verdikleri bir sınıf mücadelesi olarak okunmalıdır. Özellikle ordudaki generallerin ve yüksek rütbeli subayların tutuklanması, Kemalizm’in “devletçi” damarının temel dayanaklarından birini ortadan kaldırmıştır.

Bu tasfiyenin derinliği ve yöntemi, Sol TV’de yayınlanan Medusa Belgeseli serisinde de çarpıcı bir şekilde ele alınmıştır. Belgesel, özellikle AKP-Fethullahçı Cemaat ortaklığının nasıl bir stratejiyle Kemalist bürokrasiyi hedef aldığını, yargı ve emniyet içindeki yapılanmaları kullanarak bu tasfiyeyi nasıl gerçekleştirdiğini gözler önüne serer. Bu davalar ve operasyonlar, salt hukuki süreçler olmaktan öte, ideolojik ve sınıfsal bir hesaplaşmanın araçları olarak kullanılmıştır. Bu dönemde tasfiyeye direnen bazı Kemalist kesimlerin, özellikle Perinçek hareketi gibi, zamanla AKP iktidarıyla organik bir ilişki kurarak ona eklemlenmesi, bu tasfiyenin ne denli kapsamlı ve dönüştürücü olduğunu göstermektedir. Kemalizm’in devletteki eski hegemonyası kesin olarak kırılmıştır.

İktidar Dışına Savrulma ve Radikalleşme Eğilimi

AKP iktidarının neoliberal, İslamcı ve gerici politikaları karşısında, geçmişte devletin resmi ideolojisi olan Kemalizm, bugün iktidar dışı bir muhalif pozisyona savrulmuştur. Bu savrulma, paradoksal bir biçimde, Kemalizm’in bazı unsurlarının radikalize olmasına yol açmıştır. “Karşı-devrimin iktidardan uzaklaştırdığı Kemalistlerin radikal Aydınlanmacılığa, tam bağımsızlıkçılığa ve sağlıklı biçimde emek eksenine sarılmaları rastlantı değildir.” Bu durum, Kemalizm’in içindeki aydınlanmacı ve anti-emperyalist damarın, iktidar gücünü yitirince yeniden yeşermesi olarak yorumlanabilir.

Geçmişte devletin muhafazakar bir ideolojisi olarak da işlev gören Kemalizm, iktidarı kaybettikçe kendi kurucu ilkelerine dönme eğilimi göstermiştir. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindeki laiklik, akılcılık, tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik gibi değerler, mevcut gerici iktidarın politikaları karşısında bir direniş odağı haline gelmiştir. Bu durum, özellikle aydınlar ve emekli asker-sivil bürokratlar arasında Doğan Avcıoğlu gibi figürlerin eserlerinin popülerleşmesinde kendini göstermektedir. Avcıoğlu’nun “Türkiye’nin Düzeni” gibi çalışmaları, kapitalist bağımlılığa, emperyalizme ve geri kalmışlığa karşı devletçi, kamucu ve bağımsızlıkçı çözümleri savunarak, Kemalist bir radikal dönüşüm arayışına ilham kaynağı olmaktadır. Bu, Kemalizm’in kendi tarihindeki ilerici ve anti-emperyalist mirasına bir geri dönüş ve onu güncel koşullara uyarlama çabasıdır.

Bu iktidar dışına savrulma ve radikalleşme potansiyeli, komünist hareket için yeni bir maddi zemin yaratmaktadır. Geçmişte devlet iktidarıyla özdeşleşen ve bu nedenle işçi sınıfına karşı baskıcı bir nitelik taşıyabilen Kemalizm’in bugün bu pozisyonunu kaybetmesi, ortak mücadele alanları açmaktadır. Özellikle aydınlanmacı, tam bağımsızlıkçı ve emek eksenli ilkelerde potansiyel bir ittifak zemini sunulmaktadır. Emperyalizmin bölgesel tahakkümü, neoliberal politikaların derinleştirdiği yoksulluk ve gericiliğin toplumsal yaşamı kuşatması karşısında, bu ilkelerde buluşma potansiyeli taşıyan tüm ilerici güçlerle taktiksel işbirlikleri geliştirmek, sınıf mücadelesinin acil bir gereğidir.

Ancak burada dikkatli olunması gereken nokta, bu ittifakın “sol-Kemalizme” kaymak, yani Kemalizm’in sınıfsal sınırları içinde erimek olmamasıdır. Komünist hareketin, bu radikalleşen kesimlerle taktiksel işbirlikleri geliştirirken dahi, kendi bağımsız sınıf çizgisini, stratejik hedeflerini ve proletaryanın önderliğini asla göz ardı etmemesi esastır. Kemalizm’in ne denli radikalleşirse radikalleşsin, burjuva karakterini aşamayacağı ve dolayısıyla işçi sınıfının nihai kurtuluşunu sağlayamayacağı unutulmamalıdır. Bu ittifaklar, sosyalist devrim perspektifini ileriye taşıyacak araçlar olarak değerlendirilmeli, ancak hiçbir zaman nihai hedef haline gelmemelidir.

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) ve Yaklaşımları

Kemalizm’in devletten tasfiye edildiği bu yeni dönemde ortaya çıkan somut bir örnek olarak Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) dikkat çekmektedir. Kendi “Manifestosu”nda ve çeşitli açıklamalarında, kuruluş felsefesini ve temel yaklaşımlarını açıkça ortaya koyan THTM, güncel Kemalizm’in radikalleşen unsurlarının nasıl bir yönelim sergilediğini göstermektedir.

THTM’nin yaklaşımları incelendiğinde, öncelikle güçlü bir anti-emperyalist ve Cumhuriyet savunusu göze çarpar. Manifestolarında “Ülkemiz emperyalist işgale ve çürümüş Saray’a karşı mücadeleyle kuruldu” tespitiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine sıkı sıkıya bağlı olduklarını belirtirler. Cumhuriyet’i “ülkemizin en önemli tarihsel atılımı” olarak nitelendirmeleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na tanınan yeni yetkilere karşı çıkmaları, laiklik ve aydınlanma ilkesine olan bağlılıklarını ortaya koyar. Bu duruş, analizimizde bahsettiğimiz “radikal Aydınlanmacılığa, tam bağımsızlıkçılığa” sarılan Kemalist kesimlerin güncel bir temsilini sunar.

İkinci olarak, THTM’nin söyleminde emek ekseni ve halkçılık önemli bir yer tutar. Sadece siyasal bağımsızlıkla yetinmeyip, “Laik, bağımsız, egemen, bir ülke, devletçi-planlı bir ekonomi ve tüm yurttaşlarımızın eşitlik ve kardeşlik içinde, refah ve aydınlığa kavuşacağı bir toplumsal sistem istiyoruz” ifadeleriyle, ekonomik bağımsızlığı ve emekçi halkın refahını da hedefler. “Emekçi sınıfların hak mücadelesi geri plana itilmiş bunun yerine çağ dışı sadaka anlayışı hakim kılınmak istenmiştir” tespiti, neoliberal politikalara ve emek karşıtı uygulamalara karşı net bir duruş sergilediklerini gösterir. Bu yönleriyle, Kemalizm’in içindeki “sağlıklı biçimde emek eksenine sarılma” arayışıyla örtüşmektedirler.

Son olarak, THTM’nin kapsayıcılık ve halk temsiliyeti anlayışı dikkat çekicidir. “Aydınıyla işçisiyle, öğrencisiyle, köylüsüyle özgürce tartıştığımız, sözümüzü söylediğimiz, mücadeleyi örgütlediğimiz, birbirimizden öğrendiğimiz bu kürsüyü aynı kaygı, hedef ve sorumlulukla hareket eden herkesin kazanımı haline getirmek” amacındadırlar. Farklı ideolojik ve siyasi eğilimlere sahip kişileri, “emperyalizme ve sömürü düzenine duyduğumuz nefret; yurt sevgisi ve Cumhuriyetçilik” ortak paydasında bir araya getirmeyi hedeflerler. THTM’nin, Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) öncülüğünde kurulmuş olmasına rağmen, TKP’nin bir yan örgütü olmaktan ziyade “en geniş katılımlı bir örgütlenmeyi” amaçlaması, geçmişteki komünist hareketin sınıf tabanını genişletme ve işçi sınıfı, yoksul köylüler ile aydınlar arasında dikkate değer bir güç inşa etme ihtiyacıyla paralellik arz eder.

Cumhuriyetçi İttifak ve Sınıfsal Analiz Zorunluluğu

Günümüz Türkiye’sinde “Cumhuriyetçi bir ittifak perspektifi” solda önemli tartışmaların odağında yer alıyor. Özellikle “Cumhuriyetçiliği yadsıyan bir solculuğun itibarının iki paralık olması” ve “AKP yandaşlığının bir kez daha tutmayacağı” gibi tespitler, bu arayışları anlaşılır kılıyor. Ayrıca, Kürt siyasetinin emperyalizm ve gericilikle kurduğu ilişkiye dair eleştiriler de, bu bağlamda Cumhuriyetçi bir duruşun önemini vurguluyor. Ancak, biz bu ittifak arayışına sınıfsal bir analizle yaklaşmak zorundayız; zira her pratik tutumun ardında yatan sınıfsal dinamikler mevcuttur.

Karşı-devrimin tamamlanmasını bekleyen veya mevcut yıkımın sonrasına bakan bir sol eğilimin eleştirisi son derece yerindedir. Lenin’in de vurguladığı gibi, devrimci eylem, statükoyu muhafaza etmeye çalışan değil, onu değiştirmeye yönelik bir iradeyi gerektirir. Bu bağlamda, “Var olan durumu muhafaza etmek ölümdür. Cumhuriyetçiliği güncellemek için ise devrimci bir kopuş şarttır” tespiti, kritik bir noktayı vurguluyor. Bu “devrimci kopuş,” yalnızca ideolojik bir ayrışma değil, aynı zamanda iktidarın sınıfsal temelini değiştirmeyi hedefleyen köklü bir dönüşüm olmalıdır. Bu, burjuva cumhuriyetinin sınıfsal sınırlarını aşarak, emekçi sınıfların iktidarını kurma mücadelesidir.

Güncel durumda Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) gibi yapılarla ittifak olanakları bulunsa da, komünist hareketin nihai hedefini akıldan çıkarmaması gerekiyor. Kemalizm’in radikal aydınlanmacı ve tam bağımsızlıkçı kanadı ile kurulacak ittifaklar, yalnızca işçi sınıfının önderliğinde ve sosyalist perspektifle yürütüldüğü takdirde anlam kazanabilir. Bu tür ittifaklar, taktiksel nitelikte olup, komünist hareketin kendi bağımsız sınıf çizgisini ve nihai hedeflerini güçlendirmeye hizmet etmelidir. Aksi takdirde, tıpkı 1960’lardaki “sol-Kemalist” arayışların sonuçsuz kalması ve devrimci hareketin sağa kayması gibi, benzer bir risk her zaman mevcuttur. Bu, tarihin bize öğrettiği gerçek bir derstir.

Özetle, Kemalizm’in tarihsel süreçteki çelişkili konumu, bir yandan ilerici bir burjuva devrimi olmasından, diğer yandan da sınıfsal çıkarları gereği işçi sınıfı hareketini bastırmasından kaynaklanmıştır. Günümüzde ise iktidardan tasfiye edilmiş olması, onun bazı unsurlarının radikalize olmasına yol açarak Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi gibi oluşumlar aracılığıyla komünist hareketle potansiyel bir ortak zemin yaratmaktadır. Ancak bu potansiyelin hayata geçirilebilmesi, komünist hareketin kendi bağımsız sınıf çizgisini koruyarak, tarihselci yaklaşımı her daim rehber edinerek, iktidarı arama arzusu doğrultusunda somut politikalar geliştirmesine bağlıdır.

Yazıda faydalanılan kaynaklar ve referanslar şunlardır:

  • Aydemir Güler’in “Sol-Kemalistler” başlıklı yazısı: (Tam metnine veya yayınlandığı siteye erişiminiz varsa belirtmeniz faydalı olacaktır, örneğin Sol Haber Portalı)
  • Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) Manifestosu ve Resmi Açıklamaları: (halkmeclisi.org adresindeki manifesto ve açıklamalar bölümü)
  • Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Hakkında Bilgiler: (halkmeclisi.org adresindeki “Hakkında” bölümü)
  • Doğan Avcıoğlu’nun Eserleri: Özellikle “Türkiye’nin Düzeni” adlı kitabı.
  • 1925 Takrir-i Sükûn Kanunu ve Dönemi Tarihsel Kaynakları: (Dönemin TBMM Tutanakları, Resmi Gazete kayıtları, tarih kitapları ve akademik makaleler)
  • 1940’lar ve 1960’lardaki Sol ve Kemalist Hareketlere İlişkin Akademik Çalışmalar ve Tarihsel Analizler: (Konuyla ilgili tarih, siyaset bilimi ve sosyoloji alanındaki yayınlar)
  • Ergenekon ve Balyoz Kumpas Davalarına İlişkin Basın Haberleri, Dava Dosyaları ve Analizler: (Çeşitli gazete arşivleri, hukuk dergileri ve araştırma kitapları)
  • Sol TV’de Yayınlanan “Medusa Belgeseli”: (Belgesel serisinin ilgili bölümleri veya bu belgesel hakkında yazılan inceleme ve eleştiri yazıları)
  • Gelenek Dergisi Arşivi: Kemalizm, Cumhuriyet tarihi ve komünist hareketin bu bağlamdaki konumuna dair çeşitli sayılarında yer alan makaleler ve tartışmalar. (Belirli sayı ve yazar bilgisi belirtilmediği için genel bir referans olarak verilmiştir.)
  • Marksist-Leninist Teoriye İlişkin Temel Kaynaklar: Karl Marx, Friedrich Engels ve V.I. Lenin’in devlet, devrim ve sınıf mücadelesi üzerine eserleri.

Bunlar da var

Dijital Çağ, Sosyal Medya ve Kapitalist Yabancılaşma

Türkiye’nin Anti-Emperyalist Geleneğinin Kökenleri ve Evrimi

Teori, Strateji, Politika

Tags: kemalism, siyaset

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Arşivler

  • Haziran 2025

Calendar

Haziran 2025
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30  
     

Kategoriler

  • Felsefe
  • Siyaset

1880-124-1024

Copyright izlek 2025 | Theme by ThemeinProgress | Proudly powered by WordPress